İslamda kadın hakları her zaman olduğu gibi günümüzde de önemli bir konu haline gelmiştir,en önemli haklardan birisi de kadınların zayedilmiş insani haklarıdır. İslam’ın geldiği dönemde kadın haklarından söz etmek şöyle dursun, kadının insan olup-olmadığı tartışılıyor, hiçbir mâlî hakkının olmadığı, hatta bazı bölgelerde yaşama hakkının bile bulunmadığı biliniyordu. Bazı ülkelerde diri diri toprağa gömüldüğü bile oluyordu ki, Kur’an-ı Kerim bu acı gerçeği son derece çirkin bularak şu ifadelerle kınıyordu: “Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda, “Hangi günah sebebiyle öldürüldü? diye.“
İşte bu sebepledir ki, Dinimizin en büyük inkılaplarından birisi de, bugün Müslümanlar olarak kimileri tarafından tenkide tabi tutulduğumuz bu konu, yani İslam’ın hanımlara sağlamış olduğu insanî haklar konusudur. Yukarda bir kaç cümle ile belirttiğimiz, on beş asır öncesindeki insanlığın kadına bakış açısına baktığınız zaman, İslam’ın insanlığa ve özellikle hanımlara sağlamış olduğu hakların ne kadar önemli olduğu görülür. İnsaflı her akl-ı selim sahibi insanın, İslam Dininin bu yönünü inkâr etmeleri mümkün değildir. Kur’an ayetleri, Peygamber söz ve uygulamaları incelendiğinde bu çok bariz bir şekilde görülür. Örnek olarak İslam’ın tebliğ edildiği ilk yıllara ve dört büyük halife dönemine bakmak yeterli olur. Bu dönemde kadın, toplum hayatının her kesiminde, erkekle yan yana gözükmektedir.
Hz. Peygamber (as), öteden beri ezile gelen kadınları ezilmekten koruyacak tedbirler almış, uyarılarda bulunmuş, hatta savaş ortamında bile kadının savaştan zarar görmeyecek bir muameleye tabi tutulmasını komutanlarına emretmiştir. Bundan dolayı da kadınlar, daha Mekke döneminden itibaren, bir insan muamelesi gördükleri bu dine sahip çıkmışlar, bizzat tebliğ ve davet çalışmalarına iştirak etmişlerdir. Mekke’de ilk dönemlerde erkeklerle beraber aynı ortamlarda bulunmuşlar, vahiy dinlemişler, beraberce ibadetler yapmışlar; hatta Mescid-i Nebevinin bir kapısı hanımlara tahsis edilmiştir. Kadınlar rahatlıkla mescide giderek Efendimiz’i dinlemişler, anlayamadıkları konuları tekrar tekrar sormuşlardır. Bunun yanında yine bu dönemde hanımlar, eğitim ve öğretim işlerinde de büyük hizmetler ifa etmişler; okuma ve yazmayı bilenler, bilmeyenlere öğretmişler, evlerini bir nevi okul haline getirmişler; Peygamberimizden sonra bilhassa Peygamber hanımı olan annelerimiz, Müslümanların dini problemlerini çözen bilirkişiler olarak toplumda etkin kişiler olmuşlardır. Hanımlar, evlenirken eş seçiminde, evlenip-evlenmeme gibi konularda hür olarak istemedikleri bir şeye zorlanmamışlardır. Nikâhlarında mehirler belirlenmiş; bu mihirler kız babalarının mülküne katılmadığı gibi, mihri sınırlandırmak isteyen devlet başkanına bile itiraz etmişler ve isteklerini elde etmişlerdir. Şahsi mallarında dilediği gibi tasarruf etme haklarını kendileri kullanmış bir başkasının bu hakka müdahale etmesine müsaade etmemişlerdir.
Kıymetli okurum
netice olarak belirtmek gerekirse İslam Dini, çağımızda kadınlar için olması gereken hakları, erkeklere de zarar vermeden, onların da haklarını yok saymadan, tam olarak sağlamıştır. Kadınlar toplum hayatında, toplumun mutluluğuna katkı sağlayacak meşru ve makbul her sahada yer alabilirler; akla gelen hemen her meslekte; ilmi çalışmalarda, ticarette, siyasette, sanatta, sosyal alanda vs. her alanda kendisini ispat etme hakkına sahiptirler. Bu konuda dinimiz, onların önüne herhangi bir engel koymaz. Ne var ki bu böyle olmasına rağmen, şu da bir gerçektir ki, kadınlar, ne İslam dünyasında ne de gayri müslim dünyada kendisine tanınmış olan hakları tam olarak kullanma imkanına sahip değildirler. İslam dünyasında İslam’ın yerine konulan örf ve adetlerin acımasızlığı, çeşitli isimler altında boy göstererek, fizyolojik olarak daha zayıf görünen kadının ezilmesine sebep oluyor. Gayri müslim dünyada ise, kadınlar, gerçek insani haklar yerine, onları aldatan ve sadece şehevi arzuların tatbikinde birer malzeme durumuna getirilmiş olarak, şatafatlı ve yalan bir dünyada yaşıyorlar. Ruhsal ve fiziksel özellikleri göz önünde bulundurulmadan körü-körüne bir yarış ortamına sürüklenmişler ve bazen hak gibi görünen şeyler onlar için zulme dönüşmüştür. Bugün bütün dünyada kadınlar, yine şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar, yine mal ve can güvenlikleri yok sayılıyor. Sözüm ona gelişmiş sayılan ülkelerde şiddete maruz kalan kadın oranları, az gelişmiş ülkelerden daha yüksek rakamlara ulaşıyor. Bu hal yeniden insanlığın İslam’a muhtaç hale geldiğini işaret ediyor. Çünkü İslam Dini, hem erkeği hem de kadını insan olarak denk sayıyor; birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını emrediyor. Bunu da inanılacak ve gerekleri yerine getirilecek Allah haklarından birisi olarak kabul ediyor. Hakların kutsallığına inanan insanın da zulüm yapması mümkün değildir.
Hutbemizi konu ile alakalı iki ayet mealiyle bitirelim: “Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan eşini yaratan ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinizden sakının…“
“Ana babanın ve yakın akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır. Kadınlar için de ana baba ve yakın akrabaların bıraktığından bir pay vardır ki ondan az veya çok farz kılınmış bir paydır.“ Unutmaynız ki en hayırlınız hanımlarına karşı hayırlı ve adaletli olanınızdır. Veysel Derindağ