Ve Bekir Sıtkı Erdoğan Hakk’a yürüdü.
Türk Edebiyatının efkâr-ı umumiyesi Onu “Kışla’da Bahar’ şiiriyle tanımıştı. Bekir Sıtkı Erdoğan edebiyatımızın en içli ve en güçlü şairlerinden biriydi. Kendisiyle tanışma ve hasbıhal etme şerefine haiz olmuş birisi olarak dün akşam vefat haberini duyduğumda derin bir kedere kapıldım.
Sanırım üç yıl önceydi.
Sultanahmet’teki Kubbealtı Vakfına kendisini ziyarete gittiğimiz Eskader Başkanı ve Milat Gazetesi Yazarı, Sevgili Ağabeyim Mehmet Nuri Yardım “Bekir Sıtkı Erdoğan hasta, ziyaretine gidelim mi?” diye sorunca yanımdakilerle beraber Üstadın Erenköy’deki evine ziyaretine gittik.
Bizleri kapıda muhterem eşleriyle karşılamıştı.
Çocukluğumdan beri tanıdığım ve özellikle “Kışla’da Bahar” ve “Hancı” şiirleriyle çok sevdiğim büyük usta karşımda duruyordu. Sohbet esnasında kendisine ilk sorduğum soru “Kışla’da bahar” şiirinin hikâyesiydi elbette. Hayal ettiğimin tam aksine, o şiir kendi hikâyesi değildi. Şöyle anlatmıştı o hikâyeyi:
“Samsun’da Kışla’da askerleri denetlerken bir askerimin kederli ve düşünceli hali dikkatimi çekmişti. Yanıma çağırdım ve “Evladım senin derdine çare bulmak isterim, söyle bana” dedi. Asker, sevdiği kızın başkasına verilmek istendiğini, memlekete gitmesi gerektiğini vs. anlattı. Ona hadi git evladım, düğünü derneğini yap öyle gel, sana iki hafta izin veriyorum, dedim. Lakin askerin anlattıklarından öyle çok etkilenmiştim ki “Kışla’da bahar” şiiri düştü kalemimden!
“Karagözlüm efkârlanma gül gayrı
İbibikler öter ötmez ordayım
Mektubunda diyorsun ki gel gayrı
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde
Sabır sebat etmez gönül yurdunda
Akşam olur tepelerin ardında
Daha güneş batar batmaz ordayım.
Bahar geldi koyun kuzu koklaştı
İki âşık senelerdir bekleşti
Karagözlüm düğün dernek yaklaştı
Vatan borcu biter bitmez ordayım.”
Ve bu güzel şiir Ünlü Bestekâr Gültekin Çeki tarafından bestelenmiş.
Bekir Sıtkı Erdoğan Türk Edebiyatının gerçekten de yarınlara kalacak önemli bir duayeni idi. Seksen küsur yaşını geçtiği halde çeşitli vakıf ve derneklerde gençlere şiir atölyelerinde ders vermeye gidecek kadar şiire sevdalı bir şairdi. O gün ziyaretimiz esnasında bizlere son yazdığı rübaileri okumuştu. Bu şiirleri gerçekten de ustalık eserleri olmasına rağmen hala herhangi bir yayınevi tarafından sanırım ki neşredilmedi!
O akşam yanından sırtımızdaki sanat küfesine hayli malzeme yüklemiş bir şekilde ayrılırken Mehmet Nuri Yardım ve Mürsel Gündoğdu’ya, TRT böyle belli bir yaşa gelmiş ruh üstadları için inşallah belgeseller hazırlıyordur, diye temennilerde bulunmuştum. Göreceğiz bakalım!!!
Bekir Sıtkı Erdoğan’ı anarken “Hancı” şiirini es geçmek olmazdı herhalde. Artık Hancılarımız sadece edebiyatın masalımsı dünyasında kalsa da Bekir Sıtkı’nın Hancı’sında birçoğumuz adeta kendimizi buluruz:
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş…
Aman karanlığı görmesin gözüm!
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş.
Sıla burcu burcu… İlle ocağım!
Çoluk çocuk hasretinde kucağım…
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur başucuma, sor yavaş yavaş.
Edebiyatımıza birbirinden güzel eserler kazandıran Şair Bekir Sıtkı Erdoğan dün akşam gerçek sılasına döndü. Son olarak; Anlıyoruz ki asıl hancı dünya, bizler yolcuyuz Usta diyor kendisine Yüce Allah’tan rahmet diliyoruz.
Mekânı cennet olsun inşallah…
Meryem Aybike Sinan- Haber7
[email protected]
Twitter: @aybikesinan